Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Christmas Film Önerilerim | En iyi ve en kötüler ve izlenecekler listem

En iyiler: (sırasıyla) 1. The Christmas Chronicles 2. Kutup Ekspresi 3. The Holiday Calendar 4. Angela'nın Noeli 5. Christmas Inheritance 6. Yılbaşı Gecesi Beğenmediklerim: 1. The Princess Switch 2. Noel Prensi İzleyeceklerim: 1. Grinch 2. I'll be home for christmas 3. Dreamworks Tatil Klasikleri 4. Home Alone - Evde Tek Başına

Sonbahar dizi - film - kitap önerileri

Dizi: 1. New Girl 2. Gilmore Girls 3. Penny Dreadful 4. Riverdale 5. American Horror Story (coven) 6. Friends Film: 1. The Pursuit of Happyness. 2. To All The Boys I Loved Before 3. Witches of Eastwick 4. Dead Poet Society 5. Breakfast at Tiffany's 6. Sierra Burgess is a Loser 7. Mean Girls Kitap: 1. Simyacı - Paulo Coelho 2. Harry Potter Series - J.K. Rowling 3. Neverwhere - Neil Gaiman 4. The little book of hygge 5. Kandan ve kemikten çocuklar Önerilerin detaylı halleri için videolarımı izleyebilirsiniz.

Tuçi hayat güncellemesi 1.0.

Artık soğuklar gelebilir mi lütfen.. Hayatımda ilk kez bir mevsimi geride bırakmak için bu kadar hevesliyim. Sanırım tatile falan gidemiyorum, iş yaparken de sıcak olması çok anlamsız geliyor o yüzden istemiyorum. Artık sıcacık kahvenin, şarıldayan yağmurun, üstüme çektiğim benden 3 tane sığdırma kapasiteli sweatshirtlerimin keyfine varmak istiyorum ya! Christmas süslerimi geri getirmek istiyorum. Toffee nut latte'nin sıcağı çıksın her gün bitmesine ne kadar kaldı diye sorayım istiyorum. Bu havada hiçbir şey yapılmaz diyebilip oturup yazmak, audiobook dinlerken sokaktan geçenleri izlemek istiyorum. 20-25 tane mumu aynı anda yakıp çam ağacının altındaki kendime aldığım hediyelerin (çorapların) paketleriyle oynayan kendimi sıkıştırmak istiyorum. Hatta mümkünse bu kış kendime yastıklardan kale yapıp orada yaşamımı sürdürmek istiyorum. Bilmiyorum niye böyle oldu ki. Kışı da sevmezdim ben. Okul bitince tüm mevsimler eşitlendi birden. Bir de şey istiyorum ben ya inanılmaz bir derecede...

Dünyanın En Mutlu Ülkeleri 2018 Listesi, Mutluluğu Sağlayan Şeyler ve Türkiye?

Tam diyordum ki galiba ben kışı özledim. Hava kapandı çatır çutur yağmur yağmaya başladı ve gerçekten özlediğim şeyin soğuk yada kötü hava şartları yada bu sıcaklardan kurtulmak olmadığını anladım. Özlediğim şey şimdilerde öğrendiğim için adını koyabildiğim Hygge. Özlediğim şey dışarıda yağış, şimşekler, gök gürültüsü ve içeride sıcak bir kahve, yılbaşı süsleri, rustik ve huzur verici, içine çekici sıcak ortam. İster bir kafede, ister evde, hani bir hisse kapılırsınız her şey tamamdır. Dışarıda kopan fırtınalardan içeriye, sıcaklığa sığınmışsınızdır ve artık o fırtınalar manzaradan başka bir şey değildir. Bu aslında açıklaması çok zor bir his. Türkçe karşılığını bulmakta çok zorlanıyorum. Danimarkalılar; Hygge sözcüğünü; bu sıcaklığı, aileyle beraber yenilen yemekleri, kahvenin yanındaki ev yapımı sıcak keki, mumlar eşliğinde edilen tatlı sohbetleri ve televizyonda gördüğümüz klasik christmas aile tablosunu anlatmak için kullanıyorlar. Amerikalılarda böyle bir sözcük yok ama ben...

İngilizce Öğrenmek Ve Geliştirmek İçin Gerçek Tavsiyeler

Sürekli olarak ingilizce geliştirmek için ne yapılabileceğine dair mesajlar alıyorum buna cevap vermekten hep çekiniyordum aslında ama gelen mesajların yoğunluğu dolayısıyla bir yardım eli olsun diye düşünerek bu blog postunu yazmaya karar verdim. Öncelikle bilmeyenler için kendi eğitim sürecimden bahsetmek istiyorum. Ben ilkokulu Kocaeli'de bir özel okulda okudum, ilkokuldayken British Council'ın düzenlediği sınavlara katıldım 3-4 sene, lisede ise bir anadolu lisesindeydim ve dil okudum gerçi bu okulun benim ingilizce eğitimimde hiçbir fayda sağlamadığını çok emin bir şekilde söyleyebilirim, liseye geçerken İngiltere'de Bournemouth'da Kings College adlı bir okulda bir aylık bir yaz okuluna gittim, lise ikideyken de aynı okulun Londra şubesinde yine bir aylık eğitim aldım, daha sonrasında üniversiteyi İstanbul Üniversitesinde İngiliz dili ve Edebiyatı bölümünde okudum. 3.15 ortalamayla mezun oldum. Şimdi tüm bu eğitimin bana kattıklarını yok sayamayacağım için aslın...

Ariana Grande'nin God Is A Woman Şarkı ve Klip Analizi (+18)

Mesleki deformasyondan olsa gerek, Ariana'nın yeni şarkısının klibini izlerken çok heyecanlandım. İncelenecek analiz edilecek o kadar çok şey vardı ki en azından bir kısmını hemen yazmam gerektiğini düşündüm. Şarkı kadınların cinsel devrimini ve bununla ilgili açık olduğunda karşımıza neler çıkacağını anlatıyor. Klibin başlangıcında Ariana galaksinin içinde, kendisinin yeterince açık bir şekilde evrenin/galaksinin ortasında olmasıyla başlıyoruz. Ariana klip boyunca hem tüm kadınları hem de şarkıda bahsettiği kadın tanrıyı canlandırıyor, ki daha da derine girersek ikisinin aynı yere çıktığını söyleyebiliriz. Bir kaç cümle sonra kendimizi Ariana'nın ebru sanatı gibi, akmış pastel boyalar gibi görünen bir suyun içinde muhteşem görüntüsüyle karşı karşıya buluyoruz, Ariana burada bir vajina figürünün içinde yatıyor. Klip boyunca bu temayı görmeye devam ediyoruz. Sonra gelen başka bir sahnede ise küçük adamların Ariana'ya "hoe", "bitch" , "stupid...

Doğanın Aynası Olarak İyileşmek

Grilikten, hızlı yaşanan hayatlardan, birbirine dayanarak hayatta kalan evlerimizden kaçıp bir süreliğine doğanın; vahşi varlığına göz yumulmuş, belki de farkedilmemiş yerlerine gitmenin üzerimizde yarattığı etkiyi düşününce, üstümüze üstümüze gelen her şeyin içinde aslında her şeyi nasıl hayat memat meselesi yaptığımızı anlayamayışımız, kendimizi kaptırıp şehirlerin ve streslerin içinde sevdiğimiz insanlara ama en çokta kendimize zarar vermemiz çok korkunç ve bir o kadar da anlamsız geliyor.  Sanki binalar büyüdükçe sabrımız azalıyor.  İnsanlar çoğaldıkça biz azalıyoruz. Bizi bu kadar rahatlattığını ve gerçeğe döndürdüğünü bildiğimiz halde doğaya inatla dönmüyor oluşumuza her seferinde hayret ediyorum. Şehirlerin içinde bunlara sahip olmadığımıza dair söylemlerimiz de aslında en yakın parka gitmeye üşendiğimiz için uydurduğumuz bahaneler. Kestiğimiz ağaçlar ve yerine yaptığımız sayısız avm'ler bizi bunaltmaya ve tüketici hayata ittirmeye devam ederken şehrimizde hala kal...

Bir Özgürlük Ütopyası : Kimliksizlik

Kim olduğumuzu bilmek zorunda mıyız? Yada ben buyum demek? Eğer insan sürekli değişen ve gelişen bir varlıksa neden kendi varlığımıza isim koyma ihtiyacı duyuyoruz? Bir gün sevdiğimizi ertesi gün sevmiyorken, bir gün içinde bir olay zinciriyle tamamen hayatımızı değiştirebiliyorken kim olduğumuzu nasıl bu kadar net bilebiliriz ki? Kimliklerimiz biz doğmadan henüz tanımadığımız insanlar tarafından oluşturuluyorken ve biz insanların gözündeki imajımızı yalanlarla bile değiştirebiliyorken gerçekten olduğumuzu sandığımız kişiye nasıl güvenebiliyoruz? Sürekli gelişime ve değişime inanan biri olarak kim olduğumuzun duruma ve insanlara göre değişebileceğine inanıyorum. Bir kimlik belirttiğimizde var olduğumuzu hissediyoruz belki de, belki de hatırlanabilmek için, tutunabilmek için kendimizi kalıplara uyduruyor ve onlara göre yaşıyoruz. Ya yapmasaydık? Ya serbest bıraksaydık? Ya kimliksiz olsaydık? Soruyorum size, sizi bağlayan davranış biçimleri, toplumsal yada kişisel kalıplar olm...

Anksiyete'nin Ötesini Görmek | Deneme Sürümü Tükenmişlik Sendromlarımız

Son bir kaç gündür kendimi boş sayfalara uzun uzadıya bakıp hiçbir şey üretemezken buluyorum. Sanırım kendimi de aynı o boş sayfalar gibi hissetmemden kaynaklanıyor. Sıradan çinko karbon pil gibiyim. Her şey çalışır halde 2-3 gün ilerliyor derken uyarı vermeden kapanıyorum. İçime çekiliyorum. Başkalarının hayatlarını, kurgu karakterlerin hayatlarını izlemek ve dışarıdan söylenen yemekler ile hayatta kaldığımı düşünüyorum. Bu hayatlarımızı hep tüketici konumda yaşadığımız için mi oluyor da bir süre her şeye motiveyken bir süre sonra kolumuzu kaldırmak imkansız geliyor bilemiyorum. Tükenmişlik sendromunu bile deneme sürümleriyle yaşıyoruz belki de. Her şey ileriye sarıyor. Neyi neden yaptığımızı unutuyor, ya da yaptığımız şeyleri bir anda anlamsız bulduğumuzu farkediyoruz. Dünyayı değiştirmeye çalışmak değil mi? Ucundan tutup yapılan haksızlıklara ufak yardımlarda bulunmaya çalışmak. Bir anda küçücüklüğümüz geliyor akıla. Milyarlarca insan, birileri yada kendileri tarafında...

Tuvalette Gereğinden Uzun Kalan CEO'lara Özgürlük

Kendimizi niye bu kadar ciddiye alıyoruz ki acaba? Sanki yorganın altında hiç osurmamışız gibi. Sanki çocukken hiç sokakta/sınıfta altımıza yapmamışız, sanki hiçbir ortamda konuşurken kimse bizi dinlemediği için cümlemizi içimize doğru bitirmemişiz, sanki hiç evde kucağımıza zararlı tüm yiyecekleri toplayıp bütün gün televizyon izlememişiz, sanki hiç sesimize aldırmadan deodorantımızı mikrofon olarak kullanıp bağıra bağıra şarkı söylememişiz gibi? Sanki hepimiz birbirimize bunları yapmadığımızı düşündürtmeye çalışıyormuşuz, son derece ciddi, presentable ve bakımlı olduğumuzu göstermemiz lazımmış gibi. Tuvaletten geldiğimizde orada 5 dakikadan uzun kaldıysak sıçmadığımızı açıklamak zorunda hissediyoruz kendimizi. - Ya çok sıra vardı da gelemedim bir türlü ayyyy ee ne içiyoruz? Hepimizin bildiğini, hepimizin yaptığını neden saklama ihtiyacı hissediyoruz? Neden utanılacak hiçbir şey olmayan şeylerden utanıyoruz? Neden kendimizi bu kadar ciddiye alıyoruz? Hayatında bir kere...

Gereksiz Yere Mutlu Eden Türkçe Şarkılar

Liste zamanııııııııı! Türkçe Pop'tan hiç haz etmem ama biz çocukken güzeldi. Çocukluk ve gençlik şarkılarımızı beraber söyleyelim, unuttuysak hatırlayalım diye; 1. Nil Karaibrahimgil - Bronzlaşmak 2. Mirkelam - Tavla 3. MFÖ - Ali Desidero 4. MFÖ - Ele Güne Karşı 5. Nazan Öncel - Hay Hay 6. Burak Kut - Komple 7. Pamela - İstanbul 8. Sertab Erener - Kendime Yeni Bir Ben Lazım 9. Tarkan - Şımarık 10. Yaşar - Birtanem Tüm bu şarkılar ve daha fazla unutmuş olabileceğiniz tatlı şarkıları dinlemek için Spotify'da yaptığım "Gereksiz Yere Mutlu Eden Unuttuğumuz Şarkılar" adlı listemi takip edebilirsiniz! Hesap adı : matruskaaa

Moralinizi Düştüğü Karadelikten Kurtaracak 10 Basit Şey

Hepimizin düştüğü günler, haftalar (yıllar?) oluyor, bazen bize yardımcı olabilecek şeylerin ne kadar küçük ve basit olduğunu göremeyecek kadar kendimize acıma haline gömülmüş oluyoruz. Tam da bu sebepten sizi gülümsetecek bir kaç öneri savurayım dedim karadeliğinize. Çünkü sizi seviyorum. Yani şey... Sizi mutluyken seviyorum... Böyleyken... Ne bileyim sanki biraz? 1) Mahallenizdeki yada evinizdeki en yakın hayvan ile iletişim kurun, dokunun, sevin muhabbet edin. (Buna emniyet şeridi ayıları, sizi aramayan sevgiliniz, yada fotoğrafınızı beğenmeyi unutan arkadaşınız geçerli değil. Türü hayvan olması lazım. Tercihen tüylü. Kedili, köpekli,kuşlu,(iguanalı?)) 2) Çocukken sevdiğinizi hatırladığınız ama yıllardır unutmuş olduğunuz, acıklı olmayan, kötü anılara bağlı olmayan bir kaç şarkıyı yeniden dinlemek. 3) Kendinizi gülmemeye şartlayıp aynanın önünde en saçma dansınızı yapmak. 4) Sevmediğiniz birini arayıp "ben seni sevmiyorum" demek. Ya da seviyprum. Siz bilirsiniz tab...

Instagram Hayatları (Yeni Nesil Mahalle Baskısı)

Instagram? Instagram... Instagram. Instagram denildiğinde sizin aklınıza ne geliyor bilmem ama benim aklıma muhteşem hayatlar, mükemmel derecede fit vucutlar, akıl almaz lokasyonlarda mucizevi fotoğraflar geliyor. Bunu her gün yapabilme imkanı olan insanlara imreniyorum. Ve kendimi bu standartlara tabii tutuyorum. Fotoğraflarımı instagram için çekiyorum. Bazen eğlenmeyi unutuyorum, bazen kötü göründüğü yada temama uymadığı için mutlu olduğum anlarımı paylaşmıyorum. 3 gün boyunca instagrama koyulmaya uygun bir şey yapmıyorsam, evimden çıkmıyor yada fotoğraf çekemeyecek kadar meşgul oluyorsam fotoğraf atamamak beni geriyor. NEDEN? Neden kendimizi adil olmayan standartlara zorluyoruz? Neden mutlu olmasak bile instagram için mutlu pozlar yakalıyoruz? Neden bunu hayatımız haline getiriyoruz? Benim için instagram son derece önemsiz bir platform olmasına rağmen bazen kendime eziyet etmek için kullandığım bir alete dönüşebiliyor. Sanırım bu hepimiz için böyle. Hatta iddiaya gi...