Son bir kaç gündür kendimi boş sayfalara uzun uzadıya bakıp hiçbir şey üretemezken buluyorum.
Sanırım kendimi de aynı o boş sayfalar gibi hissetmemden kaynaklanıyor. Sıradan çinko karbon pil gibiyim. Her şey çalışır halde 2-3 gün ilerliyor derken uyarı vermeden kapanıyorum. İçime çekiliyorum. Başkalarının hayatlarını, kurgu karakterlerin hayatlarını izlemek ve dışarıdan söylenen yemekler ile hayatta kaldığımı düşünüyorum.
Bu hayatlarımızı hep tüketici konumda yaşadığımız için mi oluyor da bir süre her şeye motiveyken bir süre sonra kolumuzu kaldırmak imkansız geliyor bilemiyorum. Tükenmişlik sendromunu bile deneme sürümleriyle yaşıyoruz belki de. Her şey ileriye sarıyor. Neyi neden yaptığımızı unutuyor, ya da yaptığımız şeyleri bir anda anlamsız bulduğumuzu farkediyoruz.
Dünyayı değiştirmeye çalışmak değil mi?
Ucundan tutup yapılan haksızlıklara ufak yardımlarda bulunmaya çalışmak.
Bir anda küçücüklüğümüz geliyor akıla. Milyarlarca insan, birileri yada kendileri tarafından haksızlığa uğratılıyor. Sonra belki kendimizinde bu "milyarlarca insan" dan biri olduğumuzu farkediyor ve aslında yaptığımız her şeyin boşa gittiğini düşünüyoruz.
Belki bugün siz de aynı şeyi hissediyorsunuz.
Belki bugün siz de yataktan kalkmak istemediniz. Belki bugün sizde telefonda biriyle konucaşacak cesareti bulamadığınız için faturanızın neden yüksek geldiğini arayıp sormadınız. Belki bugün sizin de pillerinizin nasıl şarj edildiğiyle ilgili yada şarj edilmeye değer olup olmadığıyla ilgili kaygılarınız var.
Bir takipçim bana nasıl sürekli motive ve mutlu kaldığımı sormuştu.
Sanırım hiçbirimiz kalmıyoruz arkadaşım. Anksiyete hepimizi arkasından ısırıyor ve kaygılar illa ki yakalıyor bizi belli noktalarında hayatımızın. Bazen hiçbir açık sebep olmadığı halde bile.
Eğer haklıysam, ki bu ara gerçekten hepimizin benzer değil resmen aynı korkulara sahip olduğumuzu öğreniyorum, size söyleyebileceğim tek bir şey var sanırım kuyunun diğer bir ucundan; yalnız değilsiniz.
Yaşadığınız hiçbir korkuda, endişede, yalnızlıkta, özgüvensizlikte;
YALNIZ DEĞİLSİNİZ.
En sevdiğiniz ünlüden, annenize, eşinizden, nefret ettiğiniz düşmanınıza. Hepimiz karanlıklarla boğuşuyoruz. Bazılarımızınki bir kaç saat bazılarımızınki bir kaç yıl sürüyor. Ve hemen hemen hepimizinki tekrar ediyor. Yani evet, iyi olabilirsiniz ama her an kötü de olabilirsiniz. Bu yanınızdaki insanlar içinde geçerli. İyileşemeyiz. Çünkü insan olma paketinde gelen şeylerden bir tanesi de endişe. Bu çok eski zamanlarda bizi hayatta tutan korkularmış, yani her an bana bir kaplan saldırabilir yada üstüme bir yıldırım düşebilir o yüzden tetikte olmalıyım endişesiymiş. Şimdi ise Starbucksta bize bir kaplanın saldırmayacağını bildiğimiz halde vucudumuzun bizim günlük endişelerimize tepkisi tüm zamanların evrilmesine rağmen bizi hayatta tutmak için endişelendirmek oluyor.
İşimi kaybeder miyim? Patronum benden nefret mi ediyor? Sevgilim beni aldatıyor mu? Arkadaşlarım beni sevmiyor mu? gibi bütün endişelerimizin kaynağı aslında vucudumuzun kendini koruma sistemi. İşimi kaybedersem karnımı doyuramam, eşim başka bir eş seçerse üreme olasılığım azalır, etrafımda insanlar olmazsa bir hayvanın beni avlama ihtimali yükselir diye düşünüyor muhtemelen bu kendini koruma sistemi.
Demek istediğim şu. Bu insan olmakla gelen beğensekte beğenmesekte aslında bizi hayatta tutan sistemin bir parçası. Kimimiz bunu daha ağır, kimimiz ise daha hafif yaşıyor. O yüzden size meydan okuyorum. Ben size karanlığımın bir kısmını döküp yalnız olmadığınızı anlattım. Siz de en az bir kişiye yalnız olmadığını söyleyin yada hissettirin. Arkamızı kollayabilecek başka kimse yok sevgili insanlar. Kendi kaplanlarımızla kendimiz savaşıyoruz. Ama yanımızda sırtımızı dayayabileceğimiz birileri olması her zaman güç verir.
Lütfen bu yazıyı birilerine gönderin, yada anlatın, yada kendi yolunuzla birilerinin yanında olun. Hepimiz iyi olacağız. Kötü de olacağız. Ama yalnız olmayacağız.
Sorun yok, buradayım.
Buradayız.
Sevgilerimle.
Sanırım kendimi de aynı o boş sayfalar gibi hissetmemden kaynaklanıyor. Sıradan çinko karbon pil gibiyim. Her şey çalışır halde 2-3 gün ilerliyor derken uyarı vermeden kapanıyorum. İçime çekiliyorum. Başkalarının hayatlarını, kurgu karakterlerin hayatlarını izlemek ve dışarıdan söylenen yemekler ile hayatta kaldığımı düşünüyorum.
Bu hayatlarımızı hep tüketici konumda yaşadığımız için mi oluyor da bir süre her şeye motiveyken bir süre sonra kolumuzu kaldırmak imkansız geliyor bilemiyorum. Tükenmişlik sendromunu bile deneme sürümleriyle yaşıyoruz belki de. Her şey ileriye sarıyor. Neyi neden yaptığımızı unutuyor, ya da yaptığımız şeyleri bir anda anlamsız bulduğumuzu farkediyoruz.
Dünyayı değiştirmeye çalışmak değil mi?
Ucundan tutup yapılan haksızlıklara ufak yardımlarda bulunmaya çalışmak.
Bir anda küçücüklüğümüz geliyor akıla. Milyarlarca insan, birileri yada kendileri tarafından haksızlığa uğratılıyor. Sonra belki kendimizinde bu "milyarlarca insan" dan biri olduğumuzu farkediyor ve aslında yaptığımız her şeyin boşa gittiğini düşünüyoruz.
Belki bugün siz de aynı şeyi hissediyorsunuz.
Belki bugün siz de yataktan kalkmak istemediniz. Belki bugün sizde telefonda biriyle konucaşacak cesareti bulamadığınız için faturanızın neden yüksek geldiğini arayıp sormadınız. Belki bugün sizin de pillerinizin nasıl şarj edildiğiyle ilgili yada şarj edilmeye değer olup olmadığıyla ilgili kaygılarınız var.
Bir takipçim bana nasıl sürekli motive ve mutlu kaldığımı sormuştu.
Sanırım hiçbirimiz kalmıyoruz arkadaşım. Anksiyete hepimizi arkasından ısırıyor ve kaygılar illa ki yakalıyor bizi belli noktalarında hayatımızın. Bazen hiçbir açık sebep olmadığı halde bile.
Eğer haklıysam, ki bu ara gerçekten hepimizin benzer değil resmen aynı korkulara sahip olduğumuzu öğreniyorum, size söyleyebileceğim tek bir şey var sanırım kuyunun diğer bir ucundan; yalnız değilsiniz.
Yaşadığınız hiçbir korkuda, endişede, yalnızlıkta, özgüvensizlikte;
YALNIZ DEĞİLSİNİZ.
En sevdiğiniz ünlüden, annenize, eşinizden, nefret ettiğiniz düşmanınıza. Hepimiz karanlıklarla boğuşuyoruz. Bazılarımızınki bir kaç saat bazılarımızınki bir kaç yıl sürüyor. Ve hemen hemen hepimizinki tekrar ediyor. Yani evet, iyi olabilirsiniz ama her an kötü de olabilirsiniz. Bu yanınızdaki insanlar içinde geçerli. İyileşemeyiz. Çünkü insan olma paketinde gelen şeylerden bir tanesi de endişe. Bu çok eski zamanlarda bizi hayatta tutan korkularmış, yani her an bana bir kaplan saldırabilir yada üstüme bir yıldırım düşebilir o yüzden tetikte olmalıyım endişesiymiş. Şimdi ise Starbucksta bize bir kaplanın saldırmayacağını bildiğimiz halde vucudumuzun bizim günlük endişelerimize tepkisi tüm zamanların evrilmesine rağmen bizi hayatta tutmak için endişelendirmek oluyor.
İşimi kaybeder miyim? Patronum benden nefret mi ediyor? Sevgilim beni aldatıyor mu? Arkadaşlarım beni sevmiyor mu? gibi bütün endişelerimizin kaynağı aslında vucudumuzun kendini koruma sistemi. İşimi kaybedersem karnımı doyuramam, eşim başka bir eş seçerse üreme olasılığım azalır, etrafımda insanlar olmazsa bir hayvanın beni avlama ihtimali yükselir diye düşünüyor muhtemelen bu kendini koruma sistemi.
Demek istediğim şu. Bu insan olmakla gelen beğensekte beğenmesekte aslında bizi hayatta tutan sistemin bir parçası. Kimimiz bunu daha ağır, kimimiz ise daha hafif yaşıyor. O yüzden size meydan okuyorum. Ben size karanlığımın bir kısmını döküp yalnız olmadığınızı anlattım. Siz de en az bir kişiye yalnız olmadığını söyleyin yada hissettirin. Arkamızı kollayabilecek başka kimse yok sevgili insanlar. Kendi kaplanlarımızla kendimiz savaşıyoruz. Ama yanımızda sırtımızı dayayabileceğimiz birileri olması her zaman güç verir.
Lütfen bu yazıyı birilerine gönderin, yada anlatın, yada kendi yolunuzla birilerinin yanında olun. Hepimiz iyi olacağız. Kötü de olacağız. Ama yalnız olmayacağız.
Sorun yok, buradayım.
Buradayız.
Sevgilerimle.
Yorumlar
Yorum Gönder