Ana içeriğe atla

Anksiyete'nin Ötesini Görmek | Deneme Sürümü Tükenmişlik Sendromlarımız

Son bir kaç gündür kendimi boş sayfalara uzun uzadıya bakıp hiçbir şey üretemezken buluyorum.
Sanırım kendimi de aynı o boş sayfalar gibi hissetmemden kaynaklanıyor. Sıradan çinko karbon pil gibiyim. Her şey çalışır halde 2-3 gün ilerliyor derken uyarı vermeden kapanıyorum. İçime çekiliyorum. Başkalarının hayatlarını, kurgu karakterlerin hayatlarını izlemek ve dışarıdan söylenen yemekler ile hayatta kaldığımı düşünüyorum.
Bu hayatlarımızı hep tüketici konumda yaşadığımız için mi oluyor da bir süre her şeye motiveyken bir süre sonra kolumuzu kaldırmak imkansız geliyor bilemiyorum. Tükenmişlik sendromunu bile deneme sürümleriyle yaşıyoruz belki de. Her şey ileriye sarıyor. Neyi neden yaptığımızı unutuyor, ya da yaptığımız şeyleri bir anda anlamsız bulduğumuzu farkediyoruz.
Dünyayı değiştirmeye çalışmak değil mi?
Ucundan tutup yapılan haksızlıklara ufak yardımlarda bulunmaya çalışmak.
Bir anda küçücüklüğümüz geliyor akıla. Milyarlarca insan, birileri yada kendileri tarafından haksızlığa uğratılıyor. Sonra belki kendimizinde bu "milyarlarca insan" dan biri olduğumuzu farkediyor ve aslında yaptığımız her şeyin boşa gittiğini düşünüyoruz.
Belki bugün siz de aynı şeyi hissediyorsunuz.
Belki bugün siz de yataktan kalkmak istemediniz. Belki bugün sizde telefonda biriyle konucaşacak cesareti bulamadığınız için faturanızın neden yüksek geldiğini arayıp sormadınız. Belki bugün sizin de pillerinizin nasıl şarj edildiğiyle ilgili yada şarj edilmeye değer olup olmadığıyla ilgili kaygılarınız var.
Bir takipçim bana nasıl sürekli motive ve mutlu kaldığımı sormuştu.
Sanırım hiçbirimiz kalmıyoruz arkadaşım. Anksiyete hepimizi arkasından ısırıyor ve kaygılar illa ki yakalıyor bizi belli noktalarında hayatımızın. Bazen hiçbir açık sebep olmadığı halde bile.
Eğer haklıysam, ki bu ara gerçekten hepimizin benzer değil resmen aynı korkulara sahip olduğumuzu öğreniyorum, size söyleyebileceğim tek bir şey var sanırım kuyunun diğer bir ucundan; yalnız değilsiniz.
Yaşadığınız hiçbir korkuda, endişede, yalnızlıkta, özgüvensizlikte;

YALNIZ DEĞİLSİNİZ.

En sevdiğiniz ünlüden, annenize, eşinizden, nefret ettiğiniz düşmanınıza. Hepimiz karanlıklarla boğuşuyoruz. Bazılarımızınki bir kaç saat bazılarımızınki bir kaç yıl sürüyor. Ve hemen hemen hepimizinki tekrar ediyor. Yani evet, iyi olabilirsiniz ama her an kötü de olabilirsiniz. Bu yanınızdaki insanlar içinde geçerli. İyileşemeyiz. Çünkü insan olma paketinde gelen şeylerden bir tanesi de endişe. Bu çok eski zamanlarda bizi hayatta tutan korkularmış, yani her an bana bir kaplan saldırabilir yada üstüme bir yıldırım düşebilir o yüzden tetikte olmalıyım endişesiymiş. Şimdi ise Starbucksta bize bir kaplanın saldırmayacağını bildiğimiz halde vucudumuzun bizim günlük endişelerimize tepkisi tüm zamanların evrilmesine rağmen bizi hayatta tutmak için endişelendirmek oluyor.
İşimi kaybeder miyim? Patronum benden nefret mi ediyor? Sevgilim beni aldatıyor mu? Arkadaşlarım beni sevmiyor mu? gibi bütün endişelerimizin kaynağı aslında vucudumuzun kendini koruma sistemi. İşimi kaybedersem karnımı doyuramam, eşim başka bir eş seçerse üreme olasılığım azalır, etrafımda insanlar olmazsa bir hayvanın beni avlama ihtimali yükselir diye düşünüyor muhtemelen bu kendini koruma sistemi.
Demek istediğim şu. Bu insan olmakla gelen beğensekte beğenmesekte aslında bizi hayatta tutan sistemin bir parçası. Kimimiz bunu daha ağır, kimimiz ise daha hafif yaşıyor. O yüzden size meydan okuyorum. Ben size karanlığımın bir kısmını döküp yalnız olmadığınızı anlattım. Siz de en az bir kişiye yalnız olmadığını söyleyin yada hissettirin. Arkamızı kollayabilecek başka kimse yok sevgili insanlar. Kendi kaplanlarımızla kendimiz savaşıyoruz. Ama yanımızda sırtımızı dayayabileceğimiz birileri olması her zaman güç verir.

Lütfen bu yazıyı birilerine gönderin, yada anlatın, yada kendi yolunuzla birilerinin yanında olun. Hepimiz iyi olacağız. Kötü de olacağız. Ama yalnız olmayacağız.
Sorun yok, buradayım.
Buradayız.

Sevgilerimle.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mevsimsel Renk Analizi Trendi

Yakın zamanda bir renk analizi profesyoneli olan Oya Komar ile profesyonel mevsimsel renk analizimi yaptık. Hayatında kendisiyle ilgili hiçbir şeye şaşırmayan ben şaşkınlıklar içinde bir seans geçirdim. Kendimi tanımakta bir adım daha olmuş oldu böylece renk analizi. Youtube videomda benimle beraber sürecin bir kısmını yaşayabilir, öğrendiğim bazı bilgileri buradan okuyabilirsiniz. Daha fazla bilgi ve profesyonel bir deneyim için Oya hanım'ı taki etmenizi, imkanınız varsa da ziyaret etmenizi tüm kalbimle öneririm. Bir sürü app'ten internet sitesinden aylarca farklı sonuçlar alıp durdum. Artık delirmek üzereyken Oya hanımla tanıştım ve aslında bu olayın nasıl detaylı olduğunu gözlerimle gördüm ve dinledim. Size aşağıda basit bilgilerden bahsediyorum, videoda da deneyimimi görüyorsunuz. Tabi ki hiçbir şey kendi deneyiminizin yerini tutmaz ama bunların merakınızı gidermeye yarayacağınız umuyorum. Mevsimsel renk analizi, cilt tonunuz (üst tonu değil alt tonunuz), doğal göz renginiz...

Atomic Blonde (Sarışın Bomba) Film Yorumu (Spoilersız)

American Gods yazımdan sonra gazı alıp dün izlediğim Atomic Blonde filmini de biraz kendimce yorumlamak istedim. Öncelikle Charlize Theron etkisi demek istiyorum. Kadının oyunculuğu aklımızı başımızdan alıyor zaten, bu filmde ise öyle bir karakter oynuyor ki "büyüyünce bende Charlize olacağım!" diye tutturasınız gelebilir. Benim geldi şahsen. Lorraine (Charlize Theron'un oynadığı baş karakter) tam anlamıyla -ingilizce kullanımı maruz görün- bir badass. Film, Lorraine karakteriyle bir çok tabuyu yıkıyor. Çizgi romanında da karakter böyle mi bilemiyorum, cahilliğimi maruz görün ama okumadım. Lorraine hem biseksüel olması, hem çok iyi dövüştüğü halde çok güzel de dayak yemesiyle kesinlikle alıştığımız karakterlerden farklı. Zaten ilk sahnelerde Lorraine'i ağzı yüzü vucudu mosmor halde görüyoruz. Film, dövüş sahnelerinden ve sigara içmeyenin bile sinemada sigara yakmak isteyeceği sigara ve alkol sahnelerinden oluşuyor basitçe baktığımızda. Ama gerçekten basitçe baktığı...

AMERICAN GODS Dizisi : Yorum ve İnceleme (Spoilersız)

Uzun bir aradan sonra yine karşınızdayım. "American Gods" dizisini 2 günde bitirdim, işlerim olmasaydı muhtemelen bir oturuşta da bitirebilirdim. Dizi, yeni ve eski tanrılar arasındaki savaşı ve bunun arasında kalan Shadow Moon diye yakışıklı mı yakışıklı tatlı mı tatlı bir abimizi konu alıyor. Tüm edebiyat okuma olayı bilgime dayanarak, Shadow'un günümüz insanını temsil ettiğini söyleyebilirim. Tanrılara inanması için Tanrı tarafından ikna edilmeye ihtiyacı olan modern insan. Tabi spoiler vermek istemesem de özetle konu için daha derin şunu söyleyebilirim. Shadow'un arayışında kendi inançlarımızı sorgulayabileceğimiz, ya gerçekten böyleyse diyebileceğimiz bir alternatif evren olmuş. Diziyi az önce bitirdim, kitaplarını sipariş ettim ve hakkında yorum yazmaya oturdum. Bence ben bu diziyi beğenmişim. Bunu görmek hiç zor değil. Peki siz beğenir misiniz? Eski Tanrılar ve kültürleri hakkında bilginiz varsa çok mutlu hissedeceğinizi söyleyebilirim. Dizide Tanrı k...