Ana içeriğe atla

Tuvalette Gereğinden Uzun Kalan CEO'lara Özgürlük

Kendimizi niye bu kadar ciddiye alıyoruz ki acaba?

Sanki yorganın altında hiç osurmamışız gibi.

Sanki çocukken hiç sokakta/sınıfta altımıza yapmamışız, sanki hiçbir ortamda konuşurken kimse bizi dinlemediği için cümlemizi içimize doğru bitirmemişiz, sanki hiç evde kucağımıza zararlı tüm yiyecekleri toplayıp bütün gün televizyon izlememişiz, sanki hiç sesimize aldırmadan deodorantımızı mikrofon olarak kullanıp bağıra bağıra şarkı söylememişiz gibi?

Sanki hepimiz birbirimize bunları yapmadığımızı düşündürtmeye çalışıyormuşuz, son derece ciddi, presentable ve bakımlı olduğumuzu göstermemiz lazımmış gibi.
Tuvaletten geldiğimizde orada 5 dakikadan uzun kaldıysak sıçmadığımızı açıklamak zorunda hissediyoruz kendimizi.
- Ya çok sıra vardı da gelemedim bir türlü ayyyy ee ne içiyoruz?

Hepimizin bildiğini, hepimizin yaptığını neden saklama ihtiyacı hissediyoruz?
Neden utanılacak hiçbir şey olmayan şeylerden utanıyoruz?
Neden kendimizi bu kadar ciddiye alıyoruz?

Hayatında bir kere bile "özgür" olmak istemiş, yada "özgür" olmadığından şikayet etmiş insanlara sesleniyorum. Hayatımızda kontrol edemeyeceğimiz kısıtlamalarımız elbette var ama biz kendi etrafına tükenmez kalemle daire çizmiş karıncalarız. Kendimize olmayan sınırlar yaratıyor ve kendimizi özgür olamayacağımıza koşulluyoruz.

Mümin Sekman'ın Limit Sizsiniz adlı kitabında yapmış olduğu köpek balığı analojisi gibi.
Köpek balığını ortasında cam olan bir akvaryuma koyuyorsunuz ve camın arkasına yemek koyuyorsunuz. Köpek balığı ilk denemesinde cama çarpıyor, ikinci denemesinde de, bunu kaç kere denediğini hatırlamadığım köpek balığı cam kaldırıldığında bile karşı tarafa geçmeyi denemiyor.
Bir de bu analojide camın hiç olmadığını düşünün.
Evet.
Özgürlük tam orada.
Ve evet.
Biz denemiyoruz bile.

Ya hepimiz birbirimizi kandırmaya çalışmayı bıraksaydık? Sadece kokunun bizden gelmediğini söylemekten bahsetmiyorum. Üzgünken iyiyim demeyi bıraksak, canımız evden çıkmak istemediği yada biriyle görüşmek istemediğimiz için işimiz olduğunu söylemeyi bıraksak?
Tüm bu gereksiz ve yalandan nezaketleri bıraksak?
Tüm bu "insanlar ne der şimdi böyle dersem, yaparsam?" kaygısını bir salsak üstümüzden?
Ne bileyim ucundan birazından özgür olsak?

Tüm dünya insanları birleşsek bunları hepimizin yaşadığını konuşsak rahatlayacağımız o kadar çok şey var ki. Gerçekten. İnanamazsınız.

Rahatlayın..
Hayat biz kasılsak da geçiyor, rahat olsak da.


Açıkçası ben kısıtlı zamanımı kendi kendimi daha fazla kısıtlayıp kaygılandırmadan geçirmeyi tercih ederim. Ya siz?

Yorumlar

  1. Yazınız güzel fakat yazı tipini değiştirirseniz daha güzel olacağından eminim. Okumak biraz zor oluyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuzu dikkate aldım, geri bildirim için teşekkürler.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mevsimsel Renk Analizi Trendi

Yakın zamanda bir renk analizi profesyoneli olan Oya Komar ile profesyonel mevsimsel renk analizimi yaptık. Hayatında kendisiyle ilgili hiçbir şeye şaşırmayan ben şaşkınlıklar içinde bir seans geçirdim. Kendimi tanımakta bir adım daha olmuş oldu böylece renk analizi. Youtube videomda benimle beraber sürecin bir kısmını yaşayabilir, öğrendiğim bazı bilgileri buradan okuyabilirsiniz. Daha fazla bilgi ve profesyonel bir deneyim için Oya hanım'ı taki etmenizi, imkanınız varsa da ziyaret etmenizi tüm kalbimle öneririm. Bir sürü app'ten internet sitesinden aylarca farklı sonuçlar alıp durdum. Artık delirmek üzereyken Oya hanımla tanıştım ve aslında bu olayın nasıl detaylı olduğunu gözlerimle gördüm ve dinledim. Size aşağıda basit bilgilerden bahsediyorum, videoda da deneyimimi görüyorsunuz. Tabi ki hiçbir şey kendi deneyiminizin yerini tutmaz ama bunların merakınızı gidermeye yarayacağınız umuyorum. Mevsimsel renk analizi, cilt tonunuz (üst tonu değil alt tonunuz), doğal göz renginiz...

Atomic Blonde (Sarışın Bomba) Film Yorumu (Spoilersız)

American Gods yazımdan sonra gazı alıp dün izlediğim Atomic Blonde filmini de biraz kendimce yorumlamak istedim. Öncelikle Charlize Theron etkisi demek istiyorum. Kadının oyunculuğu aklımızı başımızdan alıyor zaten, bu filmde ise öyle bir karakter oynuyor ki "büyüyünce bende Charlize olacağım!" diye tutturasınız gelebilir. Benim geldi şahsen. Lorraine (Charlize Theron'un oynadığı baş karakter) tam anlamıyla -ingilizce kullanımı maruz görün- bir badass. Film, Lorraine karakteriyle bir çok tabuyu yıkıyor. Çizgi romanında da karakter böyle mi bilemiyorum, cahilliğimi maruz görün ama okumadım. Lorraine hem biseksüel olması, hem çok iyi dövüştüğü halde çok güzel de dayak yemesiyle kesinlikle alıştığımız karakterlerden farklı. Zaten ilk sahnelerde Lorraine'i ağzı yüzü vucudu mosmor halde görüyoruz. Film, dövüş sahnelerinden ve sigara içmeyenin bile sinemada sigara yakmak isteyeceği sigara ve alkol sahnelerinden oluşuyor basitçe baktığımızda. Ama gerçekten basitçe baktığı...

AMERICAN GODS Dizisi : Yorum ve İnceleme (Spoilersız)

Uzun bir aradan sonra yine karşınızdayım. "American Gods" dizisini 2 günde bitirdim, işlerim olmasaydı muhtemelen bir oturuşta da bitirebilirdim. Dizi, yeni ve eski tanrılar arasındaki savaşı ve bunun arasında kalan Shadow Moon diye yakışıklı mı yakışıklı tatlı mı tatlı bir abimizi konu alıyor. Tüm edebiyat okuma olayı bilgime dayanarak, Shadow'un günümüz insanını temsil ettiğini söyleyebilirim. Tanrılara inanması için Tanrı tarafından ikna edilmeye ihtiyacı olan modern insan. Tabi spoiler vermek istemesem de özetle konu için daha derin şunu söyleyebilirim. Shadow'un arayışında kendi inançlarımızı sorgulayabileceğimiz, ya gerçekten böyleyse diyebileceğimiz bir alternatif evren olmuş. Diziyi az önce bitirdim, kitaplarını sipariş ettim ve hakkında yorum yazmaya oturdum. Bence ben bu diziyi beğenmişim. Bunu görmek hiç zor değil. Peki siz beğenir misiniz? Eski Tanrılar ve kültürleri hakkında bilginiz varsa çok mutlu hissedeceğinizi söyleyebilirim. Dizide Tanrı k...