Ana içeriğe atla

Bir Özgürlük Ütopyası : Kimliksizlik

Kim olduğumuzu bilmek zorunda mıyız?
Yada ben buyum demek?
Eğer insan sürekli değişen ve gelişen bir varlıksa neden kendi varlığımıza isim koyma ihtiyacı duyuyoruz?
Bir gün sevdiğimizi ertesi gün sevmiyorken, bir gün içinde bir olay zinciriyle tamamen hayatımızı değiştirebiliyorken kim olduğumuzu nasıl bu kadar net bilebiliriz ki?
Kimliklerimiz biz doğmadan henüz tanımadığımız insanlar tarafından oluşturuluyorken ve biz insanların gözündeki imajımızı yalanlarla bile değiştirebiliyorken gerçekten olduğumuzu sandığımız kişiye nasıl güvenebiliyoruz?
Sürekli gelişime ve değişime inanan biri olarak kim olduğumuzun duruma ve insanlara göre değişebileceğine inanıyorum. Bir kimlik belirttiğimizde var olduğumuzu hissediyoruz belki de, belki de hatırlanabilmek için, tutunabilmek için kendimizi kalıplara uyduruyor ve onlara göre yaşıyoruz.
Ya yapmasaydık? Ya serbest bıraksaydık? Ya kimliksiz olsaydık?
Soruyorum size, sizi bağlayan davranış biçimleri, toplumsal yada kişisel kalıplar olmadan o an içinde ne olmak kim olmak istiyorsak olsaydık; özgür olmaz mıydık?
Düşünsenize, kimse size "ama sen bunu sevmezsin ki" demiyor, kimse size "sen bu değilsin kendine gel" cümlesini kurmuyor. Kimse sizi görmek istediği kalıplara sokamıyor çünkü kalıplar yok ve siz önüne set çekilmeyen nehirler, okyanuslar kadar özgürsünüz. Öyle yada böyle biri değilsiniz. Var oluşunuz o gün; çayı kaç şekerle içtiğinize, saçınızı kaç kere şampuanladığınıza, kimi sevdiğinize, hangi moda akımını takip ettiğinize veya herhangi bir onedio testinin ne dediğine bağlı değil.
Siz bağlı değilsiniz.
Hiçbir şey olmak zorunda değilsiniz.
"Kendiniz olmak" zorunda değilsiniz.
Böylece kendinizin kim olduğunu bulmakla zaman kaybetmek yerine gelişmeye öğrenmeye açık istediği gibi anın içinde yaşamaya özgür bir varlıksınız. Bedeninizden, davranışlarınızdan, geçmişinizin yüklerinden ve yaftalarından kurtulmuşsunuz. Kimseyi yargılayamıyorsunuz çünkü onları yargılayacak değer yargıları olan biri değilsiniz artık. Değer yargıları olan insanlar yok. Kimse sizi ne giydiğinize, kimi sevdiğinize, teninizin ne renk olduğuna göre yargılamıyor ve kimse öteki değil, çünkü öteki olabilecek farklılıklarımız, "ben buyum, biz böyleyiz" diyecek bir şey yok.
Kim bilir, tüm ütopyalar gibi bu da işe yarayabilir yada yaramayabilir ama tüm ütopyalar gibi kimse bir şey yapmadıkça hiçbir şey değişmez. Değişim kişilerden başlar.
Belki kimliklerimiz, kalıplarımız, yargılarımız olmadan özgür olabiliriz.



Ya da belki bizler özgür olabilecek türde insanlardan değilizdir.

Yorumlar

  1. Bence insanların özgürlükleri azda olsa kısıtlanmalıdır insanların fazla özgür olması çevredeki farklı insanlara zarar verebilir

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mevsimsel Renk Analizi Trendi

Yakın zamanda bir renk analizi profesyoneli olan Oya Komar ile profesyonel mevsimsel renk analizimi yaptık. Hayatında kendisiyle ilgili hiçbir şeye şaşırmayan ben şaşkınlıklar içinde bir seans geçirdim. Kendimi tanımakta bir adım daha olmuş oldu böylece renk analizi. Youtube videomda benimle beraber sürecin bir kısmını yaşayabilir, öğrendiğim bazı bilgileri buradan okuyabilirsiniz. Daha fazla bilgi ve profesyonel bir deneyim için Oya hanım'ı taki etmenizi, imkanınız varsa da ziyaret etmenizi tüm kalbimle öneririm. Bir sürü app'ten internet sitesinden aylarca farklı sonuçlar alıp durdum. Artık delirmek üzereyken Oya hanımla tanıştım ve aslında bu olayın nasıl detaylı olduğunu gözlerimle gördüm ve dinledim. Size aşağıda basit bilgilerden bahsediyorum, videoda da deneyimimi görüyorsunuz. Tabi ki hiçbir şey kendi deneyiminizin yerini tutmaz ama bunların merakınızı gidermeye yarayacağınız umuyorum. Mevsimsel renk analizi, cilt tonunuz (üst tonu değil alt tonunuz), doğal göz renginiz...

Atomic Blonde (Sarışın Bomba) Film Yorumu (Spoilersız)

American Gods yazımdan sonra gazı alıp dün izlediğim Atomic Blonde filmini de biraz kendimce yorumlamak istedim. Öncelikle Charlize Theron etkisi demek istiyorum. Kadının oyunculuğu aklımızı başımızdan alıyor zaten, bu filmde ise öyle bir karakter oynuyor ki "büyüyünce bende Charlize olacağım!" diye tutturasınız gelebilir. Benim geldi şahsen. Lorraine (Charlize Theron'un oynadığı baş karakter) tam anlamıyla -ingilizce kullanımı maruz görün- bir badass. Film, Lorraine karakteriyle bir çok tabuyu yıkıyor. Çizgi romanında da karakter böyle mi bilemiyorum, cahilliğimi maruz görün ama okumadım. Lorraine hem biseksüel olması, hem çok iyi dövüştüğü halde çok güzel de dayak yemesiyle kesinlikle alıştığımız karakterlerden farklı. Zaten ilk sahnelerde Lorraine'i ağzı yüzü vucudu mosmor halde görüyoruz. Film, dövüş sahnelerinden ve sigara içmeyenin bile sinemada sigara yakmak isteyeceği sigara ve alkol sahnelerinden oluşuyor basitçe baktığımızda. Ama gerçekten basitçe baktığı...

AMERICAN GODS Dizisi : Yorum ve İnceleme (Spoilersız)

Uzun bir aradan sonra yine karşınızdayım. "American Gods" dizisini 2 günde bitirdim, işlerim olmasaydı muhtemelen bir oturuşta da bitirebilirdim. Dizi, yeni ve eski tanrılar arasındaki savaşı ve bunun arasında kalan Shadow Moon diye yakışıklı mı yakışıklı tatlı mı tatlı bir abimizi konu alıyor. Tüm edebiyat okuma olayı bilgime dayanarak, Shadow'un günümüz insanını temsil ettiğini söyleyebilirim. Tanrılara inanması için Tanrı tarafından ikna edilmeye ihtiyacı olan modern insan. Tabi spoiler vermek istemesem de özetle konu için daha derin şunu söyleyebilirim. Shadow'un arayışında kendi inançlarımızı sorgulayabileceğimiz, ya gerçekten böyleyse diyebileceğimiz bir alternatif evren olmuş. Diziyi az önce bitirdim, kitaplarını sipariş ettim ve hakkında yorum yazmaya oturdum. Bence ben bu diziyi beğenmişim. Bunu görmek hiç zor değil. Peki siz beğenir misiniz? Eski Tanrılar ve kültürleri hakkında bilginiz varsa çok mutlu hissedeceğinizi söyleyebilirim. Dizide Tanrı k...