Instagram?
Instagram...
Instagram.
Instagram denildiğinde sizin aklınıza ne geliyor bilmem ama benim aklıma muhteşem hayatlar, mükemmel derecede fit vucutlar, akıl almaz lokasyonlarda mucizevi fotoğraflar geliyor.
Bunu her gün yapabilme imkanı olan insanlara imreniyorum.
Ve kendimi bu standartlara tabii tutuyorum.
Fotoğraflarımı instagram için çekiyorum. Bazen eğlenmeyi unutuyorum, bazen kötü göründüğü yada temama uymadığı için mutlu olduğum anlarımı paylaşmıyorum. 3 gün boyunca instagrama koyulmaya uygun bir şey yapmıyorsam, evimden çıkmıyor yada fotoğraf çekemeyecek kadar meşgul oluyorsam fotoğraf atamamak beni geriyor.
NEDEN?
Neden kendimizi adil olmayan standartlara zorluyoruz? Neden mutlu olmasak bile instagram için mutlu pozlar yakalıyoruz? Neden bunu hayatımız haline getiriyoruz?
Benim için instagram son derece önemsiz bir platform olmasına rağmen bazen kendime eziyet etmek için kullandığım bir alete dönüşebiliyor. Sanırım bu hepimiz için böyle. Hatta iddiaya girerim ki bu instagram modelleri yada travel bloggerlar için bile böyle. Hepimiz hayatımızı olduğundan iyi göstermeye çalışıyor ve herkesin bizi onaylamasını bekliyoruz. Diğerlerinin bizi beğenmesine, takip etmesine ve "doğru yoldasın" demesine ihtiyacımız var. Kendi onayımızı önemsemiyoruz.
Ne kadar "iyi" olursak olalım bu instagram oyununda hep bir üst level'ımız oluyor, ve biz hep yetişemediğimiz standartları kovalıyoruz.
Benim 12 bin küsür takipçim var, fotoğraflarımı 1000-2000 kişi beğeniyor. Bunun beni seven ve beğenen 2 bin kişi olduğunu ve bu insanları bir alana toplamak istesem muhtemelen küçük bir stadyuma ihtiyacım olacağını biliyorum. Küçük bir stadyum dolusu insan beni seviyor. "Peki ya büyük bir stadyum?" diye soruyor içimdeki derin bir ses.
Sanırım kendimize yaptığımız bu işkence zaman zaman bize hep geri dönecek çünkü hiçbir zaman kendimizi yeterince sevemeyeceğiz ama bu arada içimizde bize sürekli yeterli olmadığımızı söyleyen sesin hepimizde olduğunu bilerek kendimizi acımasız gözlerle incelemeyi bırakabiliriz. En azından bir süre. Hiçbir başarı yeterli gelmeyecek içinizdeki canavara, hiçbir level son olmayacak çünkü. Ama bu illa kötü bir şey olmak zorunda değil. Hepimizin gideceği daha çok yol, yiyeceğimiz çok fırın ekmek olacak; gelişim bu demek. Kendimize haksızlık etmeyelim, sosyal medyada gördüğümüz hayatların sadece bize gösterilen kısmı olduğunu unutmayalım ve kendimizi uyamayacağımız standartlara tabii tutmayalım. Instagram'ımız, Youtube'umuz yada hangi platform olursa olsun bizi mutlu edecek, kendi sanatımızı dünyaya gösterecek yerler olabilir. Hepimizin dünyaya verecek özgün fikirleri ve hepimizin ruhunun ayrı bir sanatı var. Tüm bunları kendimize eziyet etmek, algoritmalara uymak yada mutluluk standartlarımıza koymaktansa kendimizi ifade etme şeklimiz olarak değerlendirebiliriz. Ve eğer yaptıklarımız, kendimizi resmettiğimiz tablolarımız, düşüncelerimizi ifade eden sanatımız birilerinin hoşuna gitmiyorsa her zaman ****** olup gidebilirler değil mi?
Hayatımızı yaşayan sadece biz olduğumuza göre, bu konulardaki tek yetkili de biz oluyoruz. :)
Ama tabi siz hala istiyorsanız "onlar" gibi olabilirsiniz.
* Konuyla alakalı şarkı önerisi: Chainsmokers - You owe me, Sick Boy, Everybody Hates Me, Somebody (Yani yeni albümleri :D)*
Instagram...
Instagram.
Instagram denildiğinde sizin aklınıza ne geliyor bilmem ama benim aklıma muhteşem hayatlar, mükemmel derecede fit vucutlar, akıl almaz lokasyonlarda mucizevi fotoğraflar geliyor.
Bunu her gün yapabilme imkanı olan insanlara imreniyorum.
Ve kendimi bu standartlara tabii tutuyorum.
Fotoğraflarımı instagram için çekiyorum. Bazen eğlenmeyi unutuyorum, bazen kötü göründüğü yada temama uymadığı için mutlu olduğum anlarımı paylaşmıyorum. 3 gün boyunca instagrama koyulmaya uygun bir şey yapmıyorsam, evimden çıkmıyor yada fotoğraf çekemeyecek kadar meşgul oluyorsam fotoğraf atamamak beni geriyor.
NEDEN?
Neden kendimizi adil olmayan standartlara zorluyoruz? Neden mutlu olmasak bile instagram için mutlu pozlar yakalıyoruz? Neden bunu hayatımız haline getiriyoruz?
Benim için instagram son derece önemsiz bir platform olmasına rağmen bazen kendime eziyet etmek için kullandığım bir alete dönüşebiliyor. Sanırım bu hepimiz için böyle. Hatta iddiaya girerim ki bu instagram modelleri yada travel bloggerlar için bile böyle. Hepimiz hayatımızı olduğundan iyi göstermeye çalışıyor ve herkesin bizi onaylamasını bekliyoruz. Diğerlerinin bizi beğenmesine, takip etmesine ve "doğru yoldasın" demesine ihtiyacımız var. Kendi onayımızı önemsemiyoruz.
Ne kadar "iyi" olursak olalım bu instagram oyununda hep bir üst level'ımız oluyor, ve biz hep yetişemediğimiz standartları kovalıyoruz.
Benim 12 bin küsür takipçim var, fotoğraflarımı 1000-2000 kişi beğeniyor. Bunun beni seven ve beğenen 2 bin kişi olduğunu ve bu insanları bir alana toplamak istesem muhtemelen küçük bir stadyuma ihtiyacım olacağını biliyorum. Küçük bir stadyum dolusu insan beni seviyor. "Peki ya büyük bir stadyum?" diye soruyor içimdeki derin bir ses.
Sanırım kendimize yaptığımız bu işkence zaman zaman bize hep geri dönecek çünkü hiçbir zaman kendimizi yeterince sevemeyeceğiz ama bu arada içimizde bize sürekli yeterli olmadığımızı söyleyen sesin hepimizde olduğunu bilerek kendimizi acımasız gözlerle incelemeyi bırakabiliriz. En azından bir süre. Hiçbir başarı yeterli gelmeyecek içinizdeki canavara, hiçbir level son olmayacak çünkü. Ama bu illa kötü bir şey olmak zorunda değil. Hepimizin gideceği daha çok yol, yiyeceğimiz çok fırın ekmek olacak; gelişim bu demek. Kendimize haksızlık etmeyelim, sosyal medyada gördüğümüz hayatların sadece bize gösterilen kısmı olduğunu unutmayalım ve kendimizi uyamayacağımız standartlara tabii tutmayalım. Instagram'ımız, Youtube'umuz yada hangi platform olursa olsun bizi mutlu edecek, kendi sanatımızı dünyaya gösterecek yerler olabilir. Hepimizin dünyaya verecek özgün fikirleri ve hepimizin ruhunun ayrı bir sanatı var. Tüm bunları kendimize eziyet etmek, algoritmalara uymak yada mutluluk standartlarımıza koymaktansa kendimizi ifade etme şeklimiz olarak değerlendirebiliriz. Ve eğer yaptıklarımız, kendimizi resmettiğimiz tablolarımız, düşüncelerimizi ifade eden sanatımız birilerinin hoşuna gitmiyorsa her zaman ****** olup gidebilirler değil mi?
Hayatımızı yaşayan sadece biz olduğumuza göre, bu konulardaki tek yetkili de biz oluyoruz. :)
Ama tabi siz hala istiyorsanız "onlar" gibi olabilirsiniz.
* Konuyla alakalı şarkı önerisi: Chainsmokers - You owe me, Sick Boy, Everybody Hates Me, Somebody (Yani yeni albümleri :D)*
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil